
Hacettepe'de Öğrenci Olmak
Hacettepe’nin öyküsü, Ankara’da yeni bir tıp fakültesi kurulması düşüncesinde olan Ankara Üniversitesi öğretim üyesi Prof. İhsan Doğramacı’nın Hacettepe yakınında eski bir evde, 1954 yılında Üniversiteye bağlı olarak kurduğu Çocuk Sağlığı Enstitüsü ile başlıyor. Müdürü olduğu bu yapıyı önce hastaneye, sonra da bir üniversiteye dönüştürüyor. 1963 yılında, Hacettepe Tıp ve Sağlık Bilimleri Fakültesi olarak kurulan yeni fakültede toplum temelli eğitim yapılabilmesi için Temel Bilimler ve Klinik Bilimler Enstitüleri yanı sıra Toplum Hekimliği Enstitüsü de kuruluşta yer alıyor. Fakültede tıp dışında sağlık meslekleri eğitim programlarının içerilmesi, asıl niyet olan, gelecekte kurulacak üniversitede farklı fakülte ve yüksekokulların gelişimini sağlamak olmalı. Doğramacı, dört yıl sonra, kurulan Hacettepe Üniversitesi’nin ilk Rektörü oldu. Günümüzde 16 fakülte, 15 enstitü, 4 meslek yüksekokulu, 2 yüksek okul, 1 konservatuar, 98 araştırma ve uygulama merkezi ile topluma katkısını sürdürüyor (www.hacettepe.edu.tr).
1963 yılında Ankara Üniversitesi çatısı altında öğrenime başlayan öğrenciler, 1969 yılında Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi’nin ilk mezunları oldular. Aynı yıl Hacettepe’de tıp fakültesi öğrencisi olduğumda özenle hazırlanmış bir eğitim programıyla karşılaştığımızı düşünmüştüm. İlk yıllarda tıp fakültesi eğitim programı iyi çalışan bir sistem olarak örnek alınan ABD’de Case Western Reserve University Tıp Fakültesi yapılanmasına benzediği söyleniyor. Tıp eğitiminde bütünleşmiş (entegre) sistemin uygulanması o dönem için bir ilkti. Bilim dallarına ait ders ve uygulamalar, birbiriyle ilgisi gözetilerek oluşturulan özgün ders kurulları (kavramsal olarak bir organ sistemine ya da belli amaca yönelik konuların bir arada olması) ile uyum içinde yer alıyordu. Hacettepe’de başka bir özellik ise, öğrencilerin hastane dışında, topluma dayalı sağlık hizmetleri ile tanıştırılmaları ve bu amaçla yetiştirilmeleri idi. Dershaneler, laboratuvar olanakları ve yeni hastane binasının özgün mimarisi de her programı kolaylaştırıyordu.
İngilizce hazırlık sınıfını izleyen yıllar dönem olarak isimlendiriliyordu. Başarı ders geçme ile değil, dönemin tüm kurullarından elde edilen başarı ile sınıf geçme esası ile ölçülüyordu. Dönem I’de temel tıp konuları son ders kurulunda yer almaktaydı. Altı hafta süre ile bu kurulda “Toplum Hekimliğine Giriş” konusunu işledik. Sağlık yönetimi, deontoloji, demografi, sosyoloji, sosyal çalışma, psikoloji, sağlık eğitimi, antropoloji ve kamu yönetimi dersleri kurul içinde yer aldı. Dönem II’de, yine son ders kurulu “İnsan ve Çevresi” konusu beş hafta sürdü. Bu kurulda insanı çevresi ile bir bütün olarak görebilmek ve sağlığının korunmasında çevrenin etkilerinin farkında olmak öncelenmişti. Dönem II pratiklerinde yaptığım ödevleri anı olarak saklıyorum, bunlardan biri, salgınların incelenmesi konusundadır.
Dönem III’de, bir yandan klinik ders kurulları yürürken, diğer yandan bir yıl boyunca Aile Kliniği başlığı altında her hafta bir yarım gün, bizim için belirlenmiş ailelere sabah saatlerinde ziyaret yapardık. Hacettepe Tıp Fakültesinin kuruluşundan yıllar önce, Ankara Üniversitesi’ne bağlı kurulan Çocuk Sağlığı Enstitüsü ilk çalışmalarını bu yörede yapmış, bu geçmişle Hacettepe Çocuk Kliniği bölgeyi Sosyal Pediatri etkinliği için, sağlıklı çocuk izleme alanı olarak desteklemekteydi. Sosyal pediatri kliniğinde görev yapan öğretim üyeleri toplum hekimliği kadrosundaydılar. Bölge öğrencilerin çocuk sağlığını ve aile etkileşimini değerlendirmeleri, aldıkları hizmetleri öğrenmeleri için bir eğitim ortamı olarak işlev yapmaktaydı. Biz de bu uygulamalar sonrasında kliniğe döner, sorumlu öğretim üyesine edindiğimiz bilgileri ve gözlemlerimizi aktarır, olabilecek sorularımıza cevap arar ve onunla tartışırdık. İlgili öğretim üyesi hem toplum hekimliği, hem de çocuk sağlığı uzmanı olan Dr. Ahmet Tuncer idi. Aile kliniği ilk yıllarda birinci yıldan başlarmış. Kadın hastalıkları ve doğum kliniği de bu programda sorumluluk paylaşıyordu. Topluma dayalı kadın doğum uygulamalarının bir kısmı yakında, Gülveren semtinde bulunan bir Ana Çocuk Sağlığı Merkezinde öğretim üyelerinin desteğinde yapılıyordu. Sonraki yıllarda, klinik ders kurullarında da, toplum hekimliği öğretim üyelerinin ilgili konunun toplumsal boyutunu içeren dersleri olurdu.
Dönem V’de katıldığımız Toplum Hekimliği Stajı üç bölüm halinde idi. İlk bölüm Tüberküloz ve Türkiye için önemli olan göğüs hastalıkları stajıydı. Bu bölüm Dr. Cahit Başkök yönetiminde, 12 tam gün, Hıfzısıhha Okulu’nda yapılırdı. İkinci bölüm iş ve çevre sağlığı, iş hekimliği stajıydı. Staj yöneticisi Dr. İsmail Topuzoğlu ile altı yarım gün sürerdi. Son bölüm Köy Sağlığı stajı olarak altı hafta olurdu. Bu süre içinde, dört kişilik gruplar halinde Sağlık Bakanlığı ile yapılan özel protokolle Etimesgut nahiyesinde Üniversite’nin işbirliği ile eğitim alanı olarak belirlenmiş Eğitim ve Araştırma Sağlık Grup Başkanlığına bağlı Sağlık Ocaklarında kalırdık. Her hafta için özgün olarak belirlenmiş uygulamalar yapardık. Her grubun öğretim üyesi olan bir danışmanı vardı; sağlık ocağında çalışmalara uyum yapmamızı sağlardı. İlk hafta ve sonraları iki haftada bir çarşamba günleri sağlık ocağına gelerek öğrencileri desteklerdi. İlk hafta bölgeyi ve çevre sağlık kuruluşlarını tanımak önemliydi. İkinci hafta genel sağlık düzeyi ve bulaşıcı hastalıkların durumu, sunulan koruyucu ve tedavi edici hizmetler, ardından çevre sağlığı, anne ve çocuk sağlığı-aile planlaması, beslenme durumu ve hastalıkları, kronik hastalıklara yoğunlaşılır, son hafta program, uygulamaları toplu gözden geçirme ve sentez yapma amacıyla düzenlenirdi. Neler yapmakla yükümlü olduğumuz başlangıçta yazılı olarak bizimle paylaşılırdı. Hasta ve ev ziyareti yaparak düzenleyeceğimiz rapor ve epidemiyolojik bir çalışmanın nasıl planlanacağına ilişkin bilgi, kaynak yazım kurallarına kadar, staj dosyamızda bulunurdu. Bu süre içinde toplu uyum eğitimimiz tamamlanınca, hafta içi günlerde sağlık ocağı lojmanında kalır ve bütün ihtiyaçlarımızı, ısınma, temizlik ve yiyecek, doktorumuzun rehberliğinde kendimiz sağlardık. Sağlık Ocağı yönetimi ve eğitim programımız gereğince almamız gereken sorumluluk ve yapmamız gereken uygulamaları, sağlık ocağında görevli toplum hekimliği uzmanlık eğitimi yapan asistanların yönlendirmesiyle yerine getirirdik. Bu süre içinde önceden planladığımız bir toplum araştırmasını da rehber öğretim üyesinin desteği ile değerlendirir, rapor halinde sunardık.
Bu süreci üç arkadaşım (Serpil Keskin, Engin Demiriz ve Ayşe Ekşioğlu) ile birlikte, Şubat 1974’te Sincan Sağlık Ocağı’nda kıdemli halk sağlığı asistanı, ocak hekimi iç hastalıkları uzmanı Dr. Fulya Tanyeri ve genç asistan Dr. Servet Özgür’le Danışman öğretim üyesi Prof. Orhan Köksal’ın rehberliğinde yaşadık. Hazırladığımız “Sincan Sağlık Ocağı Bölgesinde 1974 yılı Çalışma Raporu” bölgede sunulan hizmetlerin değerlendirilmesi ve Ev Halkı Tespit Fişlerinin güncellenmesiyle yapılan nüfus belirleme araştırma raporudur. Sincan, 1970 yılında nüfusu 12.228 olan bir ilçe idi. “Ankara’nın çamuru Sincan’dan çıkar” söyleminin doğruluğunu yaşadık orada. Ev ziyaretleri için dolaşırken, lastik çizmelerimizin içine giren çamurlar şahidimizdir. Ancak o kadar çok şey öğrendik ki, çok mutluyduk. Staj dosyasında her hafta ne yapacağımız, öğrenciden öğretim üyelerine kadar herkesin sorumlu olduğu işler belirlenmiş idi. Yaptığımız etkinlikleri kaydetmiş, ziyaret ettiğimiz evle ilgili raporu kolayca hazırlamış, epidemiyolojik çalışmayı da rehberlik alarak öğrenmiştik.
Proje raporunu, daktilo ile iki nüsha yapabiliyor, birini değerlendirilmemiz için bölüme veriyorduk. Diğer nüshanın kimde kalacağını kura ile belirledik, onu hepimiz istiyorduk çünkü. Şanslıydım, bende kaldı. Hala saklarım bu dosyayı bir anı olarak. Zaten o zamana kadar toplum hekimi olmaya karar vermiştim, arkadaşlarım da bu nedenle, mutlu oldular. Onların mezuniyetten sonra tercih alanları sırasıyla, Kadın doğum, Psikiyatri ve Çocuk sağlığı oldu.
Köy stajı olarak ifade edilen bu programa hafta başında Hacettepe’den kalkan servislerle götürülür, cuma günü yine servislerle toplanır, Hacettepe’ye dönerdik. Altıncı yıl olan, 500 Lira maaş (yaklaşık 30 USD) da aldığımız, hekimliğe giriş (intörnlük) döneminde, isteğe bağlı olarak, bir ay süre ile toplum hekimliğinde çalışma seçeneğimiz vardı. Bu olanağı kadın doğum rotasyonu sırasında Etimesgut Hastanesinde değerlendirdim. Örnek hizmet veren bölge hastanesinde 50 yataklı dört ana dal ve diş hekimliği klinik hizmetleri sunulurdu. Çalışan uzmanlar, toplum hekimliği öğretim elemanlarıydı. Gece nöbetlerinde sağlık ocağı hekimlerinden bir asistan ve bölgede çalışan bir son sınıf öğrencisi, intörnler hizmet sunardı. Nöbet listesinde biz de vardık. İlk 100 doğum uygulamamı orada bilge insan Dr. Turgut Alsırt’ın sabırlı rehberliği ve yetiştiriciliği ile yaptım. Bu gelişme unutulmaz etkiler bıraktı üzerimizde. Melih de benimle birlikte aynı tercihi yapmıştı o ay. Üstelik bir de yenidoğan bebekte, birlikte, özofagus atrezisi tanısı koymuş, ambulansla operasyon için Hacettepe’ye götürmüştük. Aslında Etimesgut Hastanesi aşina olduğum bir yerdi. İlk yıl yaz tatilimde, Dr. İsmail Topuzoğlu’nun önerisi ile gönüllü olarak bir süre orada gözlem yapmış, etkili sağlık hizmetinin nasıl verildiğini, hangi kayıtlarla çalışıldığını öğrenmiş ve hastaneden etkilenmiştim.
Toplum hekimliği ders programı ve uygulamalarına olan ilgim ilk yıllardan başlamıştı. O tarihlerde İstanbul Tıp Fakültesinde Halk Sağlığı ve Hijyen, Ege Tıp Fakültesinde Hijyen, Ankara Tıp Fakültesi’nde de biri Hijyen diğeri Toplum Sağlığı olarak iki ayrı bölümde halk sağlığı kürsüleri vardı. Ankara Tıp Fakültesi öğrencileri yaz tatillerinde bir ay süre ile farklı sağlık ocaklarında çalışıyorlardı. 1973 yılı yaz tatilinde, toplum hekimliğine olan özel ilgimizle, sınıf arkadaşım Şadiye Çetintaş’la birlikte biz de gönüllü olarak Sağlık Ocaklarında çalışmak için Sağlık Bakanlığı’na başvurmuş, Trabzon ili Sağlık Ocaklarında mesleğe başlangıçta değerli olan unutulmaz bir ay geçirmiştik. Karşılaştığımız ilk ocak hekimi Gülbahar Hatun Sağlık Ocağı’nda Ege Tıp mezunu Dr. Soner Cankardeş niyetimize ve anlattıklarımıza şaşırıp, “Bizim hijyen derslerinde ortaya sıcak ekmek getirip sağlıklı ekmek nasıl pişirilir, fırınlar nasıl denetlenir falan, onları anlatırlardı.” diyerek, “Kızlar burası çok güzeldir, gidip gezin ne işiniz var sağlık ocağında?” öğüdünü vermişti. Sonradan Maçka Sağlık Ocağı’nda İTF mezunu Dr. Hasbi Ergün bizi anlamıştı. Üstelik, bizim için uygun olduğunu düşünerek, bir gün Hamsiköy Sağlık Ocağı’nın doktorunu tanımamızı istemişti. Yolda şoför oradaki doktorun biraz değişik olduğunu, sağlık memuru gibi köyleri dolaştığını anlatıyordu. Dr. Necati Dedoğlu idi o doktor! Öğlen saatlerinde Doğan Avcıoğlu’nun Türkiye’nin Düzeni kitabını okuyordu onu gördüğümüzde… Bizimle paylaştıklarından öyle etkilendik ki, sonraki yıllarda Hacettepe’de onunla tesadüf olarak karşılaştığımızda ne kadar heyecanlandığımızı hatırlıyorum…

Tıp Eğitiminde Toplum Sağlığı
Türkiye’de tıp eğitiminde Hijyen (Hıfzısıhha) dersleri 1898 yılında Gülhane Askeri Tıp Akademisi’nin kuruluşu tarihi ile başladığı, Cumhuriyet döneminde de akademik ortamda hijyen eğitiminin 1933 yılı Üniversite Reformu ile İstanbul Üniversitesi’nde kurulan İstanbul Tıp Fakültesi’ne hijyen profesörü olarak atanan Ord. Prof. Dr. Julius Hirsch’in dersleri ile yerleştiği bilinmekte.